Resivitalin Etken Maddeleri

Quercetin; birçok bitkide  bulunan güçlü antioksidan ve anti inflamatuar özelliklere sahip  meyve ve sebzeye rengini veren flavonoid pigmentleridir.
 
Her çeşit kırmızı, yeşil ve mor pigmentli bitkiler Quercetin içerir.  Özellikle meyve ve sebzelerin dış kabuklarında, kabuklu yemişlerde, tahıllarda ve tohumlarda bol miktarda bulunur. Başta Antioksidan olmak üzere  anti-kanser, anti-mikrobiyal, nöroprotektif ve anti inflamatuar  çok sayıda farmakolojik özelliklere  sahiptirler.
 
Vücudumuzda  serbest halde dolaşan oksijen radikallerini bağlayıp  ve nötralize ederek serbest radikallerin  hücre içinde çoğalıp hücreye ve DNA’ya  hasar vermesini engeller. Ayrıca anti-histaminik özellikleriyle burun akıntısı burun kaşıntısı deri kızarıklığı gibi alerjik semptomları baskılar.

Quercetin’in farklı Gram pozitif ve Gram negatif bakterilerin yanı sıra mantar ve virüslerin büyümesini de engellediği gösterilmiştir.

Birçok çalışmada virüs enfeksiyonlarının ilk aşamalarını baskılama, virüslerin çoğalması için önemli proteazlarla etkileşime girebilme ve enfeksiyonun neden olduğu inflamasyonu azaltabilme yeteneğine sahip olduğu gösterilmiştir.

Bakterinin hücre zarlarına zarar verebilmekte, nükleik asit, protein sentezi ve immünsistemden  kaçabilmelerinde önemli rol oynayan biofilm oluşturmalarını engelleyebilmektedir.

Genel olarak iyi tolere edilir. Günlük 1000 miligramdan fazla quercetin alınırsa baş-karın ağrısı ve karıncalanma gibi hafif yan etkiler görülebilir.

Resveratrol polifenol bileşiği olup özellikle kırmızı üzümlerin kabuk ve çekirdeklerinde, Dut, yaban mersini, kızılcık, Fındık, fıstık, Japon madımağı başta olmak üzere yüzlerce  bitkide bulunan bazı bitkilerin  stres altında ürettiği koruyucu antibiyotik özelliği  olan bir fitoaleksindir.  Aynı zamanda  bitkilerin mantar saldırılarından, ultraviyole radyasyondan ve diğer tehdit edici koşullardan kurtulmasına yardımcıdır.  

Antioksidan ve anti inflamatuar özelliklerinin yanı sıra kardiyoprotektif (kalp koruyucu) etkileri olduğu  trombosit agregasyonunu (kan pıhtılaşması) engellediği ve aterojeneze (damar tıkanıklığı)  karşı koruma sağlayabileceği düşünülmektedir. Resveratrol, diyabetik hastalarda insülin duyarlılığını artırabilir ve takviye, damar sertliği iyileştirerek  oksidatif stresi azaltabilir. 

Kırmızı şarapta  bol miktarda bulunur  ve  kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu etkinliğinin  sorumlusudur. Aynı şekilde  beyin fonksiyonları üzerinde olumlu etkisi olduğu Alzheimer hastalığının temelinde yatan beta amiloid birikimini azalttığı ileri sürülmüştür. 

Başta arpa, yulaf, kepek gibi tahıllar olmak üzere nadiren mantar ve mayalardan elde edilen polisakkarit yapısında doğal  bioaktif bileşiklerdir. 

 Beta glukanın bağışıklık sistemine, kalp ve damar sağlığına, kolesterol seviyesinin düzenlenmesine katkı sağladığını gösteren çok sayıda çalışma vardır. 

 Akyuvarların etkinliğini arttırarak  solunum yolu enfeksiyonları başta  olmak üzere enfeksiyonlara karşı vücut direncini arttıran doğal immün modülatörlerdir

Bağırsak florasını destekler. 

Kolesterol emiliminin engellenerek seviyesinin düşürülmesini sağlar. LDL seviyesini düşürür. Tokluk metabolizmasını olumlu yönde etkiler. Kan glikoz düzeyinin dengelenmesinde katkısı vardır. Bu nedenle  kalp damar sağlığı üzerine olumlu etkileri vardır. Takviye gıda desteği olarak çocuklar ve yetişkinler için son derece güvenli ürünlerdir. 

 

Yağda çözünen vitaminlerden biri olan D vitamini aslında   bir hormon olup çok sayıda fizyolojik işlevlerde  ve  hormonal mekanizma içinde rol oynar.  

D vitamini bitkisel kökenli ergosterol (vit-D2) ve hayvansal kökenli deride 7-dehidrokolesterolden türeyen kolekalsiferol (vit-D3) şeklinde sınıflandırılır. D2 ve D3 vitaminleri öncelikle karaciğerde 25-(OH) D3’e çevrilir, ardından böbreğe taşınarak D vitaminin aktif formu olan 1,25-(OH)2 D3’e dönüştürülürler. 

D vitamini hücre zarının korunmasından hormon sentezine, kolesterol sentezinden kemik sağlığının desteklenmesine   birçok görevi vardır. Kalsiyum ve fosfor metabolizmasında rol alarak, kalsiyum ve fosforun bağırsaklardan emilimini sağlar. D vitamini Parat hormonun salınımını önler. 

D vitamini bağışıklık sisteminin en önemli destekleyicilerinden biri olup bağışıklık sistemi hücreleri üzerinde D vitamini reseptörleri bulunmaktadır. Bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasında rol oynar.  Özellikle viral enfeksiyonların tedavisinde olumlu etkileri vardır. 

D vitaminin kanseri önleyebileceği, kanser tedavisine destek olabileceği ve kanser riskini azaltabileceği ile ilgili veriler mevcuttur. 

D vitamininin de anti inflamatuar etkinliği olduğu birçok çalışmayla ortaya konmuştur . Kas gelişimini destekler ve fiziksel gücü artırır. 

Gıdalardan yeterli miktarda D vitamini alınamadığından ve güneşten yeterince yararlanılamadığı için dünya nüfusunun neredeyse yarıdan fazlasında D vitamini eksikliği vardır. 

D vitamini eksikliğinde adale, vücut ve kemik ağrıları, kronik yorgunluk hissi, uyku ve psikiyatrik bozukluklar, saç kaybı, yaraların iyileşmesinde gecikme, kalp hastalıkları riskinde artış, tekrarlayan enfeksiyonlar ortaya çıkabilir.   

 
Vücudumuzda yüzde fazla enzimin işlevinde rol alan çok önemli bir temel elementtir. 

DNA sentezinde ve doku yenilenmesinde rolü vardır. Bu nedenle büyüme ve gelişme evrelerinde önemli elementlerin başında gelmektedir. 

Protein sentezi, doku oluşumu, üreme fonksiyonu, nöro- davranışsal gelişim ve 

bağışıklık sisteminin sağlıklı kalmasında önemli rolleri vardır. 

Bu nedenle yeterli çinko seviyesi bazı kronik ve yaşa bağlı hastalıklara yakalanma riskini azaltır, bağışıklığı güçlendirir, virüslere karşı koruyucu etkileri vardır. Yara iyileşmesini hızlandırır. Cilt hastalıkları ve saç dökülmesine karşı savaşır. Makula dejenerasyonu, Romatoid artrit, Alzheimer hastalığında, menopoz semptomlarının giderilmesi, osteoporozun önlenmesinde destekleyici olarak verilebilir. 

 Eksikliğinde saç dökülmesi, tırnak yapısında bozulmalar, yara iyileşmesi bozulması, yorgunluk, halsizlik dikkat eksikliği, tat koku alımı değişiklikleri, bağışıklık sistemi yetersizliği sonucu enfeksiyonlara meyil, çocuklarda büyüme gelişme geriliği, kronik ishal, cinsel fonksiyonların olumsuz etkilenmesi, makula dejenerasyonu gibi semptom ve bulgular ortaya çıkar. 

 Büyük oranda kemik, kas, saç ve deride bulunmaktadır. 

Yetersiz beslenme, emilim bozuklukları, büyüme gelişmenin hızlandığı dönemler, biyoyararlanımın azaldığı durumlar, hamilelik, yoğun alkol tüketimi, kronik rahatsızlıklar çinko azalmasına neden olmaktadır. 

C vitamini veya askorbik asit ısıya dayanaksız, suda çözündüğü için günlük gereksinimin üzerinde alınan miktarın idrar ve ter ile birlikte vücuttan atıldığı  önemli bir antioksidan vitamindir.

Kollajen sentezinde görev alan C vitamini dokuların büyümesi ve onarımı için gereklidir. Yaraların iyileşmesi ile cilt, kıkırdak, kemik ve dişlerin onarımını sağlar,

Bağışıklık sistemi için önemlidir.

Anti oksidan özelliğiyle serbest radikallerin hücrelere genetik anlamda zarar vermesini önler.

Bu sayede genel vücut sağlığını desteklediği gibi bağışıklık sistemi hücrelerini koruyarak hücresel aktivitenin devamlılığını sağlar. 

Lenfosit ve fagositlerin üretimini teşvik ederek bağışıklık sistemini güçlendirir.

C vitamininin, kış aylarında yaygın olarak görülen soğuk algınlıkları başta olmak üzere birçok enfeksiyon hastalığına karşı vücudu güçlü tuttuğunu gösteren çalışmalar vardır.

Gribal hastalığın süresi kısalabilir ve belirtiler azalabilir.

C vitamini yetersizliği halinde kansızlık, diş eti ve ciltte kanama-morluklar, sık hastalanma ve yaraların geç iyileşmesi gibi olumsuzluklar görülür. C vitamini eksikliğinin uzun süre devam etmesi halinde kolay kanama, ciltte morarma, eklem ve kaslarda ağrılarla ortaya çıkan skorbüt hastalığı gelişir.

C vitamini, vücutta depolanamaz ve günlük gereksinim kadar vitaminin vücuda alınması gerekir.

Riboflavin, B grubu suda çözünen vitaminler arasında yer alır ve vücutta çok az depolanır. Enerji üretimi, hücresel fonksiyon, büyüme ve gelişme, vitaminlerin, yağların ve steroidlerin metabolizması üzerinde önemli rol oynar. Homosistein seviyelerinin korunmasına yardımcı olarak hücre mitokondrisinin zarar görmesini önler. Riboflavin   enfeksiyonlara karşı savunma sistemini güçlendirerek doğal bağışıklığın artmasına yardımcı olur.